29 Temmuz 2015 Çarşamba

HİÇ TUFAN ALTAŞ DİNLEDİNİZ Mİ ?

Gariplerin şahı Neşet Ertaş’a bir gün bir sunucu sormuş “Neden yeni yapılan türküler sizinkiler kadar kalıcı olamıyor diye” Neşet Baba’da “Biz çekmediğimiz derdin türküsünü yazmayız gızım” demiş.

Bunca yıldır kendi çapında bir müzik dinleyicisi olarak naçizane fikrim müzik denilen mefhumun türü olmaz. İyi ve kötü müzik vardır. İyi müzik ise bence Allah vergisi ile yüreğinin derinliklerini notalarla ifade etmektir.  Tufan Altaş da işte o yeteneğe sahip ender kullardan birisi. Bizim oralarda bir deyim vardır “elini almak” diye. Bir çırak ustasının inceliklerine vakıf olduğunda çırak ustasının elini aldı denir. Veya evin kızı annesi gibi lezzetli yemek yaptığında “annesinin elini aldı” denir. Tufan Altaş’ı dinlediğinizde kalbinizde bıraktığı o ince sızı işte bozlağın en büyük ustalarından aldığı eldir. Bir âdemoğlunun dedesi Hacı Taşan, babası Bahri Altaş’sa genetik olarak bahşedilmişliği yadsınamaz. Hele yaşadığı kültür coğrafyası Neşet Ertaş’la yoğrulmuşsa işte bozlağın soyunu hakkınca devam ettirecek bir gariple karşılaşırsınız. Parmaklar bağlamayla dünyaya gelmişçesine tellere hükmeder, naralar uçsuz bucaksız bozkırlara en derinlerden haykırır. Aksi takdirde Neşet, Mahsuni, Ferdi Tayfur gibi ustaların eserlerini kendi tarzında tekrar yorumlamak zaten eğreti dururdu. Buyrunuz ben “Yıkılasın be Dünya” ile başlıyorum ama devam etmek isteyen düğün salonlarında, rakı masalarında, adı duyulmamış televizyon kanallarında Youtube aracılığıyla Tufan Abi’mizle hasbıhale devam edebilir. 






7 Ağustos 2012 Salı

En Mistik Türk Rock Müziği Örnekleri



Üzerinde bulunduğumuz topraklar binlerce yıl bir çok mistik inanışın önemli bir merkezi olması dolayısıyla, masallardan, ilahilere, ninnilere, mabethane mimarisine kadar söz konusu mistizmden etkilenmiştir. Bu topraklarda sümerler'den, mısır'dan, antik yunan'dan, anadolu medeniyetlerin'den, orta asya'dan, perslerden biriken mistik gelenekler, çağımıza en yakın olarak heterodoks hristyan ve islam yorumlarında yer bulmuşlardır. Masallarda gerçeküstü öğeler, dergahlardan yayılan ilahiledeki derinlikler başka hiç bir coğrafyaya nasip olamayacak kadar zengindir buralarda. Nefesliler, nefesler, vurmalılar ve onları besleyen metinler.... Bu tarihin torunlarının da bu mirasa sahip çıkmaması düşünülmezdi tabiki. Modern Türk Rock gruplarının bu mirası tekrar keşfi 68 kuşağının o merak dolu, ilham dolu yıllarına denk gelir. Daha sonrasında 90'lı yıllarda bu uyanış yeni bir boyutta devam eder. (Edebiyatta olduğu gibi, bkz : İhsan Oktay Anar, Gürsel Korat) Masallardaki şahmaranlar, ruha üflenen ilahiler gitarın tellerindedir artık. Aşağıda örneklerini görebileceğiniz üzere ;


REPLİKAS - KUH


REPLİKAS - YOL


KRAMP - PÜF PÜF


BABAZULA - HAYDE HAYDE


NEKROPSİ - EFSANE


NEMRUD - PART II


ERKİN KORAY - ARAPSAÇI


BARIŞ MANÇO - FLOWER OF LOVE



MOĞOLLAR - MÜZİK MOĞOLLAR


GRUP BUNALIM - BUNALIM



BONUS TRACK : OFFSPRİNG - PAY THE MAN
Biliyorum listenin konseptine uygun değil ama bir an için Offspring'i Yozgat yöremizden progressive rock grubu olarak düşünüp öyle devam edin zira bu parçayı eklemesem çatlardım. 






NOT: Belirtmeden geçemeyeceğim bir şey var ki, bu derlemeler daha önce bahsettiğim gibi gayet bencil bir amaca hizmet etmektedir. Şöyle ki şu garip patlıcanın blog'una olurda yolunuz düşer, olur da bu yazıyı okursanız ve olur da ulan şu parça da atlanır mı derseniz lütfen paylaşınız. en temelde amaç bu paylaşımdır zaten.



4 Ocak 2012 Çarşamba

Öldürmeye Dair





En zor şey hayatta,
Ölmeyeni öldürmek daha ölmeden,
Aynı kişiyi, farklı şekilde
Binlerce kez öldürmek hayalinde.
Öldü sanırsın bir süre
Varlığından kurtulduğun için rahatlarsın, uçar gider hayalinden.
Ama zaman geçer, an gelir
Bütün diriliğiyle çıkar karşına birdenbire
Bakar gözlerine "neden" dercesine
Hayalimizde yarattığımızı hayalimizde öldürmek en büyük hakkımız
Ama bakar gözlerine "neden" dercesine
İçine içine bakar, canını yakar,
İşte o an varsa yanında bir cinayet aleti,
Lanet bir anı, yada hiç olmassa lanetin namzeti,
Tam zamanıdır bir yenisi için,
Bir kez daha öldürürsün
Bu kez geri gelmeyecek umuduyla
Gömersin en derine, hiç çıkmayacakmış gibi
Ama her seferinde karşına dikilir "neden" dercesine,
İşte bundan dolayıdır ki ,
En zor şey hayatta

Ölmemişi öldürmek hayallerinde ...

2 Ocak 2012 Pazartesi

Kelimelere Aşık Adamdan Aforizmalar


Kelimelere kaçarım ben. Canım mı sıkıldı, kalbim mi kırıldı, moralim mi bozuldu, birine mi kızdım. Hoop hemen kelimelere kaçarım. Ekseriyetle mutsuzken. Hatta sırf bu yüzden mutluyken bile mutsuz olmak istediğim olur. Hani çocuklar battaniyenin altına kaçıp kendince yeni bir dünya yaratır ya orada. İşte benim altına sığındığım o battaniyedir kelimeler. Kendime ait dünyam. Onlarla söverim insanlara. Allah'ına kitabına sövsem daha hafif kalırcasına söverim hem de ama benden başka kimsenin anlamayacağı şekilde. Sövgülerimi kelimelerin arkasına saklarım, sadece bana fısıldarlar, başkaları anlamazlar. Sevgilerimi de öyle. Ne aşklar anlatır kelimelerim Leyla ile Mecnun, Şirin ile Ferhat , Kerem ile Aslı yanında halt eder. Ama gizlenir aşklar kelimelerin arkasına sadece bana göz kırparlar. Kelimelerle ağlarım kimse göz yaşımı görmez, kelimelerle gülerim kimse kahkahalarımı duymaz, kelimelerle ölürüm kimse öldüğümü anlamaz. Masallarda yaşamayı yeğlerim çoğu zaman süslü kelimelerle bezenmiş. Ama yaşatmazlar.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Camaron De Isla ve Endülüs


bazı topraklara özel bir ruh üflenmiştir diye düşünür insan bazen. oralardan çıkan her ses içi acıtır, oralardan çıkan her ses binlerce yıldır çekilen acıları, sevinçleri, sıkıntıları zaman olur bir notaya sığdırır. ve bu özel toprakların seçilmiş çocukları vardır. davud peygamber misali oraları bizlere o büyülü sesleriyle anlatsınlar diye gönderilmiş özel çocuklar. mısır için ümmü gülsüm, lübnan için fairuz, orta anadolu için neşet ertaş, ege için kazantzidis kimse endülüs için camaron de isla odur işte. şarkısını öyle bir söyler ki endülüs tarihine cebelitarığın ötesinden başlarsınız, tarifaya iner içerilere doğru ilerlersiniz. kurtuba, gırnata, sevilla... çingeneler, yahudiler, ispanyollar , araplar, berberiler... akdeniz'in o boğucu nemi, gölgesini bütün cömertliğiyle size açan zeytin ağaçları, şırıl şırıl akan sular... din uğruna, ganimet uğruna yapılan savaşlar sonrasında gelen büyük göçler, büyük kırımlar... koskoca medeniyet ve miras bıraktığı bütün ağıtlar. endülüsün seçilmiş çoçuğu camaron de isla işte bu mirasın bırakıldığı ses, büyük anlatıcı. tam anlamıyla endülüs'ün çocuğu endülüs'ün sesi ...




22 Eylül 2011 Perşembe

Saniyelere, Dakikalara, Saatlere ve Takvimdeki Bütün Yapraklara Adanmış Kısa Bir Öykü


"Zaman bir yanılsamadır"
Albert Einstein

"Zaman bir yanılsamadır, Öğle yemeği zamanı onun iki katı kadar yanılsamadır"
Douglas Adams

"Bence de zaman bir yanılsamadır"
Otomatik Patlıcan

------

Yavaş yavaş tırmandım saate doğru. Önce akrepten tuttum, gece yarısı olur olmaz usulca yelkovana zıpladım. Sonra saniye kadranına. En son hatırladığımda saat gece yarısını 5 dakika 5 saniye geçiyordu. Uyandığımda takvim yapraklarındaydım. Yolumu kolayca bulurum zannettim, çıkarım tekrar saate hemence. Fakat kaybolduğumu anlamam uzun sürmedi. Bir ileriye bir geriye doğru koşturmaya başladım. Baktım böyle olmayacak çıkışı geride aradım önce.Yüreğimin yandığı o kavurucu yılları geçtim yüreğimi tekrar yakarak. Yüreğim o kadar yandı ki , o ateş gözümü o kadar aldı ki , beynim o kadar meşgul oldu ki o acıya bir kez daha, gittikçe uzaklaştığımı geçtiğim milyonlarca saniyenin birinde bile anlamadım. Ta ki takvim yapraklarından soğuk bir bahar gecesine gelene kadar. Babaannemin hikayelerinden hatırladım o günü. Baharın başında evlerin çarpık çatılarında sular da benim gibi zamanı durdurmuş buz olmuş sarkıyorlardı, yerler karla kaplıydı. Gözümü kaldırıp daha gerisine bakmak istedim fakat oralarda hiç bir şeycikler yoktu. Gelebileceğim ilk takvim yaprağına kadar gelmiştim. Durdum biraz orada, soluklandım. Küçük bir hesaba koyuldum kendi kendime kaç sayfa daha geçecektim geldiğim yere geri dönmek için. Yorgunluktan küsuratları hesaplayamadım ama yaklaşık 9500 takvim yaprağı ileride olmam lazımdı. Koskoca 9500 yaprak. Her sayfasında yeni doğan bebeklere yeni isimlerin tavsiye edildiği, her sayfasında kim bilir kaç milyonlarcasının doğduğu ve kaç milyonlarcasının büyüyüp öldüğü koskoca 9500 yaprak. Ağlamaklı oldum ben nasıl buraya geldim, o kadar yolu nasıl geri giderim diye. Derken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ağladıkça hatırladım bana anlattıkları hikayelerden, o gece de böyle ağlamıştım. Tekerrür zamanın acı bir şakası diyerek ve gücümü toplamaya çalışarak tekrar çıktım yola. Her yaprakta eski bir kokuyu, eski bir tınıyı hatırladım. Hızlandıkça hatırladım, hatırladıkça hızlandım, hızlandıkça hayıflandım, bari bu sefer yavaş diye. Ama dinlemedi ayaklarım, daha gideceğin binlerce yaprak var dediler. Acele et ! Daha önce ettim dedim, bari bu defa tadını çıkarayım. Olmaz dediler yetişmen lazım. Neye diye sordum, sinirlenerek. Binlerce yaprak ötende duran, seni bekleyen ve akıp giden şeye. Çok uzaklaştın dediler, zaman kaybetmemeliyiz. Kaybolduğum zamana mı nazire yaptılar anlamadım ama devam ettim aynı hızla. Geçtiğim yaprakları hayal meyal de olsa tekrar hatırlayarak koştum, koştum, koştum. Yoruldukça daha yorulacağın çok yaprak var dediler ayaklarım, beni susturdular. Annemin okul önlüğümü giydirdiği o günü hızlıca geçtik, babamın elimden tutup ilk bisikletimi aldığı o gün biraz durmak istesem de yapamadım. Ateşler içinde bir hafta yattığım takvim yapraklarını geçerken sırtım ter içindeydi. İlk aşk, ilk kavga, okunan ilk harf, ilk hece, ilk cümle, ilk paragraf, ilk öykü, ilk roman, ilk şiir...Çarpım tablosunu ezbere okuduğum o günü geçerken şükrettim. Yoksa hesaplayamazdım yolumu bulmak için daha kaç bin takvim yaprağı daha geçmem gerektiğini. Bozkırdan geçtim, sıra dağları aştım, denizleri gördüm, tekrar bozkırdaydım. Durmamacasına koştum. Yuvadan koptuğum o günlerde de durdurmadılar beni. Bazı yapraklarda yanıma birisi daha takıldı, yüzünü hayal meyal hatırladığım. En düz yaprakları onunla koştuk, tekrar dağların tepesine geldiğimizde birden bıraktı elimi, tökezledim, tepetaklak düştüm, yuvarlandım. O aralar geçen takvim yapraklarının hiç birini göremedim. Yuvarlandım, yuvarlandım, yuvarlandım. En sonunda birisi durdurdu beni, elleriyle sıkıca sararak. Nereye gidiyorsun dedi, bundan sonrası yok. Benim acilen takvimin dokuzbinbeşyüz küsürüncü sayfasına ulaşmam lazım. Orada akıp giden ve benim dahil olmam gereken bir şeyler var. Bir anda kahkaha patlattı adam. Bak dedi sana kaçıncı yaprakta olduğunu söyleyemem, yoksa oyunun kuralını bozarım. Ama şunu bil ki biraz fazla gelmişsin. İstersen gel seni alayım sonsuz takvim yapraklarının olduğu, hatta takvim yapraklarının hiç bir hükmünün olmadığı bir dünyaya götüreyim ya da yolunu tarif edeyim geri dön gideceğin yere. O yeni dünyayı ne kadar merak etsem de cesaret edemedim. Tarif et, ne olur tarif et dedim, yalvardım adama. Sakin ol dedi, her şeye hakim, dudaklarından bilgeliğin aktığı bir gülümsemeyle. Buradan hiç yolundan sapmadan saçlarının bir telinde dahi siyah kalmadığını farkettiğin o günü bul. Orayı bulur bulmaz işin kolaylaşacak. Yolunu kaybetmeden, önce her bir siyah saç telini kaybettiğin yapraklar boyunca geç. Hiç durmadan yürü sonra, saçında yedi veya sekizinci beyazını saydığın güne kadar git. Tahminimce aradığın yer oralarda bir yerlerde.
Adamın dediğine uydum başka bir çıkar yol olmadığı için. Fazla zaman kaybetmedim, sağıma soluma fazla bakmadım. Kaç takvim yaprağı geçtim saymadım bile. Epey sonra soluklanmak için bir takvim yaprağında uzanmıştım ki bir şey beni yukarıya doğru çekmeye başladı. Akrebin sivri ucuna takılmıştım, oradan yelkovana ve saniye kadranına. Saat yediye çeyrek vardı ki, dünyanın sonunu haber veren İsrafil'in suru misali bir gürültü koptu ...

-En Kalender Progressive Rock Örnekleri- Clockwork Eggplant Production Proudly Presents


İnsan bazen düşünüyor, rabbimizin bize verdiği yaşam süresi ne kadar kısa veya ne kadar uzun olursa olsun, hayatı boyunca kaçıracağı o kadar çok şey var ki. İnsana dair dinlenecek onca hikaye, okunacak onca kitap, seyrine dalınacak onca film, tadına bakılacak onca yemek, tarihte yaşamış onca kavim, kulakların pasını silecek onca parça... Hani bir laf var bilmediklerimizden basamak yapsak başımız arşa değer diye, oradan yola çıkarak, tecrübe etsek belki hayatımızın en güzel şeyi olacak o kadar şeyi ıskalayıp göçeceğiz. Ondan dolayı radyoda dinleyip çok hoşuma giden fakat adını sanını bilmediğim parçalarda çokca hüzünlenirim. Bilirim ki o şarkıyı çok şanslı değilsem bir daha ömür boyu dinleyemeyeceğim. Sırf bu yüzden öte tarafta olur da eğer cennete layık görülürsem, huriden çok "special collection of x" albümlerini talep edeceğim dostlar.  Varacağım yer burası değildi ama buraya geldik. Madem buraya geldik üstteki metinle biraz sonra paylaşacağım parçaları birbirine bağlayalım. Hani dedim ya ıskaladığımız bir çok şey olacak diye, olur ya ilgilenenler olursa  benim "ulan ne müthiş bi zekayla yapılmış bu parça" dedikleriminden belki bi kaçını dinlemeye değer bulurlar da ıskalamazlar diye böyle bi çaba içine girdim. Ha benim bundan çıkarım olacak mı ? Olabilir aslında. Yine olur da birileri bu fukaranın blog'unu okur canım patlıcanım bak şunları da sen kaçırmışın derse, bunu yorum olarak paylaşırsa, dünyanın en tatlı patlıcanı olurum beni hiç bir zaman kırağı çalmaz o vakit. Hem de ne güzel olur ki kendi aramızda süper bir seçmece yapmış oluruz.

Neyse asıl mevzuya gelecek olur isek, insanoğlu bazen biraraya geldiğinde diğer insanları şaşırtacak, içinde zekanın fışır fışır fışkırdığı şeyler yapabiliyor. Müzikal anlamda da bunu yaptığı en iyi platformlardan biri progressive rock dediğimiz müzik türüdür sanırım. Pekiyi "Progressive Rock" ne ola ki gibi bi soru sorulursa, bunun hakkında sanırım doyurucu bir kitabi bilgi yok. Ama elimden geldiğince açıklamaya çalışacak olursam, bir kaç karmaşık müzikal kompozisyondan oluşan, içine dönemine göre deneysel sayılabilecek müzikal efektlerin boca edildiği, sözü az notası çok, genellikle gitarın başı çektiği ve tatlı bir synthesizer ile tamamlanmış,  sarkık bıyık (hepsi döneminin reizleridir) ve uzun saçlı abilerimizin icra ettiği müzik türüdür. Ya da daha imgesel açıklayacak olursam böyle hafif loş bir ışıkta gözünüzü kapattığınızda sürekli değişen melodilerle sizi yıldızların oralara çıkaran müzik türü. Genelde Beatles'ın  müzük camiasına getirdiği yeniliklerden etkilenen bu akım, Beatles'ın bayrağını almış göndere çekmiş o da yetmemiş uzayın  derinliklerinde kaybetmiştir.Dönem olarak eserler 60'ların sonlarından 80'lerin başlarına süregelen tarih yelpazesinde yoğunlaşmıştır. Diğer konularda olduğu gibi müzik tekniği konusunda da uzmanlıkları Beethoven, Mozart gibi dehalarla kanıtlanmış Almanlar bu müzik türüne de ağırlıklarını koymuşlar. Eloy, Nectar, Tangerine Dream bunlardan sadece bir kaç tanesidir. Almanlıkları parçalarındaki kırık İngilizceleri'nden kolayca ayırt edilebilirler. İngiliz ve American progressive rock grupları zaman zaman klasik rock'a yakın eserler verse de Alman grubları müzik türlerine daha sadık kalmışlardır. Bütün bunların ardından biraz önce uzayın derinliklerinde kaybolan bayrağı en önde taşıyan kimdir diye sorarsanız, kişiden kişiye değişmekle beraber bana göre Pink Floyd'dur derim ve yavaştan parçalara geçerim. Hadi iyi dinlenceler, Ha bi de eğer aklına burada yer almayan başka gruplar ve parçalar gelip de paylaşmayan olursa hoparlöleri patlasın, kulaklıkları çatlasın.

http://en.wikipedia.org/wiki/Progressive_rock

Nektar - Let It Grow  - 1976 - ( Aslında 19 dakikalık Remember the Future, Part2'nin içindeki bir kısım fakat daha sonra radyo promo olarak yayınlanmış)


Eloy-Le Reveil Du Soleil - 1976 -



Camel- Nimrodel , The Procession, White Rider -1974-


Tangerine Dream 3 Am at the Border of the Marsh from Okefenokee - 1976 - ( Dikkat Tüy Ürpertir özellikle 2:49'dan sonrası)



King Crimson - Epitaph -1969 -


Tangerine Dream - Bent Cold Sidewalk - 1978 -


Genesis- Musical Box -1972-


Barclay James - Mocking Bird -1971 -


Moody Blues - Nights in White Satin -1967-


Pink Floyd - Dogs - 1977 - (Aslında bir kamyon Pink Floyd şarkısı yığılabilir bu listeye fakat içim kan ağlaya ağlaya içlerinden beş ayrı albümden beş ayrı parça listede yerini alıyor. Aynısı Tangerine Dream için de geçerli)


Pink Floyd - A Saucerful of Secrets -1968- (Özellikle 6. dakikadan sonrasına dikkat)


Pink Floyd - Shine On You Crazy Diamond -1975 -


Pink Floyd - Echoes - 1970 -


Pink Floyd - Atom Heart Mother - 1970 -